Hakikat Marşı

Ne kadar büyülü bir an… Uzanmış gökyüzüne bakıyorum. Etrafta hiç ses yok. Yüzüme kar yağıyor. Bir süre, uzaklardan bana yaklaşan herhangi bir kar tanesini gözlerimle yakalamaya, onu yolculuğunun sonuna yani gözlük camıma kadar takip etmeye çalışıyorum.Birkaç sefer başarısız oluyorum, seçtiğim her taneyi yarı yolda kaybediyorum. kalabalığa karışıp sıvışıyor. Vazgeçtim.

Gökyüzü, yaptığı şeyin kabahat olduğunu ancak büyüklerin bakışlarından anlayan bir çocuk yüzü gibi kırmızı. Pürüssüz, soluk bir kırmızı.

Hani aslında kabahatten çok, herkesin ona bakmasından dolayı bir kırmızı.

Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under Uncategorized

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

Ahmetler Köprüsü (4): yalnızlaşmak

Uzunca bir süredir içimdeki boşluğun farkındaydım. Eskisi gibi okuyamıyor, eskisi gibi sevemiyordum. Dostlarımla eskisi kadar çok şey paylaşamıyordum ve bu , hem kendimi hem de onları her geçen gün tanıyamamama sebep oluyordu. Yıllar geçtikçe gitgide daha da yalnızlaştım. Bu bana çok acı vermeye başladı. Fakat daha sonra asıl büyük acı neymiş öğrendim.

Daha dün farkına vardım ki asıl büyük acı; bu duruma alışmak ve ortada bir gariplik olduğunu unutmakmış. İnsan, kendi hayatına yukarıdan ve fark ederek bakınca göremediği birçok şeyi yeniden anlıyor. Sevmenin , aşkın ikamesi ne zaman cinsel tatmin oldu bilemem ama; eminim ki o gün, beni bu denli makineleştiren günle aynı gündü.

Kitabı almak için eve geldiğimde, unuttuğum başka bir şey olmadığına emin olmak için bütün odaları kontrol ettim. Kimlik kartımı, yatağımın yanındaki küçük dolabın üzerinde unuttuğumu da o esnada fark ettim. Hepimizi bazen bu his kaplar; bir takım ayrıntıların, daha büyük bir olayın parçacıkları olduğunu sanırız. İşin garibi bu his çoğu zaman doğru çıkar. İşte kimlik kartımı elime aldığımda da aynı duygu içimi kapladı. Dün akşamdan beri yaşadıklarım zihnimde bir çırpıda belirip kayboldu. Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under Ahmetler Köprüsü

Suyuna Kar Karışmayan Şehir

Yaklaşık yarım saattir, etrafta aydınlık olan tek şeyin; ekmek büfesinin yanına sığınmış bekliyorum. Büfenin kendi aydınlatması yok. Ama parlak beyaz. Etraftan aldığı cılız ışıkları yansıtıyor.

“Hangisine önce karar verilmiş acaba? ” diye düşünüyorum; “Ekmek büfesinin önünü otobüs durağı yapmaya mı, yoksa otobüs durağına bir ekmek büfesi yapmaya mı? ”

O kadar da önemli olduğunu sanmam. Amacım yalnızca olduğum yerde küçük küçük zıplarken ne kadar aciz göründüğümü veya ne kadar üşüdüğümü unutmak… Zihnim meşgul olmalı. Yoksa yüzüme faça atan, kesintisiz ve sert esen bu bozkır rüzgarıyla başa çıkılır mı?

Otobüse biner binmez gözlük camlarım buğulanıyor. Silmeden geçmez, biliyorum. Daha oturmadan gözlüğümü çıkartıyorum. Oturur oturmaz da kemerimin arasından çekip çıkardığım atletime siliyorum. Atleti tekrar yerine sokmak, çıkarmak kadar kolay değil. Birkaç durak sonra Nuri Abi otobüse biniyor. Benim orada olduğumu zaten biliyormuş sanki. Hiç şaşırmıyor, yanıma oturuyor. Okumaya devam et

2 Yorum

Filed under Uncategorized

Nesil

“Bir gün öleceğiz, biliyorsun değil mi?”dedi arkadaşım. Kaçıncı birayı içiyoruz, bilmiyorum. Yaktığım son sigara elimde. Boğazımı yakıyor, söndürüyorum. Öyle sarhoşum ki buraya ne zaman geldik onu bile hatırlamıyorum. “Biliyorum” diyorum. Sonra hemen kalkıyoruz. Bulvarda bir sürü boş taksi var. Arkadaşım bana, tekrar görüşme sözü verdikten hemen sonra, sanki bir Amerikan filmindeymiş gibi; “ıslık-kendini taksiye atma” ikilisini uyguluyor. Üstelik o filmlerde alışıldığı üzere ne yağmur yağıyor ne de taksi kapma yarışında başka bir kişi var. Kendisiyle yarışıyor.
Eski bir dostla buluşmak fikri çoğu zaman kontrol edilemez bir isteksizlik doğurabilir. İnsanın zihni sürekli, onsuz bir hayat kurduğuna, onun yerini başkalarının doldurduğuna kendini ikna etmeye çalışır. Sonra buluşulur, bir süre sonra alışılır ve tekrar arkadaş olunur: yeni insanlardan bahsederek… Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under Uncategorized

Alıntı

“Sigaranı diğer eline alsana” dedi, not defterime bir şeyler yazarken… Anlamamış gibi, bir ona bir elime baktım. Yüzümdeki aynı garip ifadeyle(garip göründüğüne eminim) yavaşça sigaramı iki parmaktan başka eldeki, başka iki parmağa transfer ettim. Tekrar, artık boş olan elime baktım. Bir anda elimi tuttu.

“Bazen böyle olur: hava kararmak üzereyken kızıla döner, bulutlar morarır, kentte yaşayan tüm sesler kısılır, zaman üşür. Bu anlar belki de yaşadığımızı hissettiğimiz, nerede yaşadığımızı fark ettiğimiz, farkında olmadan aşık olduğumuz anlardır.” Okumaya devam et

5 Yorum

Filed under Uncategorized

İnsan, Sevmediği Zamanlarda Ne Yapar ?

Hiç böyle ısınmamıştım;
Daldaki vişneye.
Vitrindeki aydınlığa
Salça kokusuna mutfağımın
Akan dereye, uçan buluta
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.

(E.C.)

 

 

Tekel bayilerinin otuz beşlik boş rakı şişesi biriktirdiği, tahta mandalların balkonlardan düştüğü, Almanya’dan fındıklı çikolata geldiği günlerdi.

Uzunca bir süre plan yaptıktan sonra nihayet yan sınıftaki o kızla konuşacaktım. Ona, akşam işi olup olmadığını, sinemaya gitmek isteyip istemediğini ve bir dizi soru daha soracaktım. O gün, benim için bir milat oldu. Çünkü son dakikada caymak ya da caymak için kendimi bildiğim bütün yollarla ikna etme çabam sonraki yıllarda karakter özelliklerimden biri haline gelecekti. Yan sınıftaki kızla konuşmadım. Haliyle tasarladığım soruları da soramadım. Ve eve, tahminimden birkaç saat erken gittim.

Daha kapıda, annem bana bir sürprizi olduğunu ancak, önce çamaşır toplarken bahçeye düşürdüğü tişörtü almam gerektiğini söyleyince; gerçekten güzel bir sürprize ihtiyacım olduğuna kanaat getirip, tişörtü koşarak aldım. Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

Ahmetler Köprüsü (3): yaşayan anılar

Uyandım mı, bilmiyordum. İlk anda bunun, (bir çok kez gördüğüm) karanlıkta başlayan kabuslardan biri olup olmadığını ayırt edemedim. Anlamam için biraz zaman geçmesi gerekiyordu. Yataktan kalktım. Bütün odada dolaştım. Terliklerim ve diğer her şey aynı yerinde duruyordu. Pencereye yöneldim. Son birkaç yıldır, sabahları yaşadığım tam da buydu. Benden habersiz başlayan günler ve mevsimler ve yağmurlar uzun süredir bu karanlık pencereye hapsolmuştu. Derin ve sonsuz bir karanlığa. Eski pencereleri düşündüm. Hani şu gün ışığına açılan pencereleri… Kendilerini diğer gözlerden sakınan ve perdelerini sıkı sıkı kapatan insanları… Gökyüzünü sevmek. O anda bana ne kadar uzaktı. Yanağımı pencere camına dayadım ve yukarı baktım. Karanlıktan başka hiçbir şey yoktu. Okumaya devam et

1 Yorum

Filed under Ahmetler Köprüsü

Ahmetler Köprüsü (2): iyilik

Aniden uyandı. Neler olduğunu anlamak için bakabildiği her yere çabucak baktı. Bu sırada kolları ondan bağımsız çalışıyor, elleri nereyi tutacaklarını bilemiyordu.

“Birader?”

Kafasın sağa yatırdı, sıralanmış kadife koltuklar üzerinden, belli belirsiz yanan ışıklar arasından uzun koridorun en ucuna baktı. Otobüsün şoförü kalın belini otuz dereceden daha fazla döndüremeyen bir adamdı. Bunun için koltuğunda dönmek suretiyle yan oturmuştu. Osman, kendine seslenildiğinden emin olmak için arkasına baktı. Otobüste kendisinden başka kimsenin olmadığına kanaat getirince cevap verdi. Okumaya devam et

Yorum bırakın

Filed under Ahmetler Köprüsü

Ahmetler Köprüsü (1): tuhaf arkadaşlarım


Bundan birkaç ay önceydi. Hafta başıydı. Bankada işler çok yoğundu. Nasıl öğlen olduğunu anlamamıştım. Aç değildim ama Selahattin “En azından bir çorba içersin” deyince, hemen ikna oldum. Müdavimi olduğumuz, Mithatpaşa’da ki lokantaya gittik. Her zaman konuştuğumuz konulardan konuştuk. İşte kuantum, mikro teknoloji, belediyecilik, Atakule’nin otel değil uzay enstitüsü olması gerektiği filan…
Sıkılınca susup yemeğimizi yemeye devam ettik. Selahattin birden, üstelik ağzındaki lokmayı bitirme gereği bile duymadan “Mahmut ya” dedi. “Şimdi, bu otobüsler vardı ya…”. Otobüsü zihnimde canlandırabilmek için biraz düşünmem gerekti. Sonra hatırladım. (Belki sen de hatırlamakta zorlanabilirsin; bildiğin üzere Ankara’da otobüsler yıllar önce tedavülden kalktı. Tabi on iki dönemdir şehrimizi yöneten belediye başkanımız bir gün her mahalleye, caddeye, hatta sokağa metronun ulaştığını fark edince otobüslerin artık işe yaramadığına karar verdi. Şimdi şehrimizde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın sarı otobüsleri ve ODTÜ’nün mavi otobüsleri dışında otobüs bulunmamaktadır. Diğer otobüsler, binlerce metro durağının her birinde “Taze Sıkma Meyve Suyu Büfesi”’ne –TSMSB- dönüştürülmüş halde bulunmaktadır.) Okumaya devam et

3 Yorum

Filed under Ahmetler Köprüsü